Fransa’ya gelecek olanlar, Fransa’da yaşayanlar; sizler Fransa’ya gelmeden önce neleri bilmelisiniz? Fransa’da neler yapmamalısınız? Bu hafta ki yazımızın konusu bu olacak. Bugün Facebook ve Instagram sayfalarımızdan anket oluşturduk ve sizlere bu ankette Fransa’da nelerin yapılmaması gerektiğini sorduk. Sizlerden de çok güzel hatta eğlenceli diyebileceğim cevaplar aldık. Bu cevapları da bugünkü dersimizde anlatacağım arkadaşlar.
Fransa’da yapmamanız gerekenler!
Fransa’ya gelmeyi düşünüyorsunuz veya Fransa’da yaşamak istiyorsunuz ama buradaki insanların yaşam tarzıyla, sevmedikleri şeylerle ilgili bilginiz yok ve bilgi edinmek istiyorsunuz. O zaman tam da aradığınız yazıdasınız!
Peki, siz Fransa’ya geldikten sonra neleri yapmamalısınız? Fransızlar nelerden hoşlanmaz? Hemen birlikte bakalım.
Mekana selamsız girilmez!
İlk olarak, aslında birçoğunuzun da bildiği bir şey bu ama yine de sizlere bunu söylemek istedim. Mekâna selamsız girmek ve ayrılmak Fransızların hiç sevmediği bir şeydir arkadaşlar. Kimseyi tanımazsanız tanımayın, kimseyi sevmezseniz sevmeyin ama bir ortama girdiğinizde selam vermelisiniz. Ortam dediğim bir market olabilir, fırın olabilir, sınıf olabilir, herhangi bir şey olabilir arkadaşlar; nereye girerseniz girin Bonjour veya Bonsoir demelisiniz. Bonjour aslında Türklere yanlış geçmiş bir kelime, Bonjour ‘selam’ demek arkadaşlar. Günaydın demek değil, öncelikle bunu öğrenmelisiniz. Bonjour kelimesini biz sadece sabahları değil, ayrıca gün içerisinde de söylüyoruz ve akşam 5’e, 6’ya kadar biz insanlara Bonjour diyoruz.
Akşam 5-6’dan sonra artık Bonjour demek yerine Bonsoir diyoruz. O da ‘iyi akşamlar’ anlamına gelmektedir. Eğer ki girdiğiniz ortamdaki insan, konuştuğunuz insan samimi biriyse; Bonjour ya da Bonsoir demek yerine ‘selam’, ‘merhaba’ anlamına gelen ‘Salut’ kelimesini kullanabilirsiniz. Birisiyle ‘Salut’ diyerek el sıkışıyorsanız; demek ki o kişiyi tanıyorsunuz demektir. Tanımadığınız kişilere kesinlikle ama kesinlikle ‘Salut’ demeyin. Ve tabii ki de mekana girerken selamımızı veriyoruz ve işimiz bittikten sonra ayrılıp gideceğiz ama öyle boş ayrılıp gitmek yok. Kesinlikle oradaki kişilere veya kişiye ‘daha sonra görüşürüz’ anlamına gelen ‘Au revoir’ veya eğer ki o kişiyle yarın görüşecekseniz ‘à demain’, iki gün sonra görüşecekseniz ___ veya iyi günler anlamına gelen ‘bonne journée’ veya iyi akşamlar anlamına gelen ‘bonne soirée’ kelimesini kullanabilirsiniz.
Bunları kesinlikle kullanmalısınız.
Bonjour ile bonne journée arasındaki fark nedir?
Aynı şekilde Bonsoir ile bonne soirée arasındaki fark nedir? Mekandan ayrılırken kesinlikle Bonjour demeyiz, mekandan ayrılırken sadece bonne journée deriz. Bunların tamamen Türkçe karşılığı yok. İkisi de iyi günler anlamına gelmektedir. Aynı şekilde Bonsoir ve bonne soirée’yi de bu şekilde ayırabiliriz. Bonsoir iyi akşamlar, bonne soirée de iyi akşamlar demektir ama biz bonne soirée kelimesini mekandan ayrılırken söyleriz. Bunu unutmayın. Kesinlikle hiçbir mekana ne selamsız girin ne de selamsız ayrılın.
Fransa’da çok meşhur olan bu ‘Berret Marinière’ takmak arkadaşlar.
Bu kişinin kafasında da görüyorsunuz, Berret Marinière diyoruz. Tam olarak Türkçesini bilmiyorum ama bir Fransız şapkası olarak geçer. Aynı şekilde bu kişinin giydiği bu çizgili kazaklar var arkadaşlar, bunları sizin bildiğinizin aksine; Fransızlar giymezler. Giyenleri de çok değişik görürler arkadaşlar. Ya bu niye şimdi bunu giyiyor ki, falan şeklinde kötü kötü bakabilirler. Değişik bakabilirler. O yüzden, siz ‘Fransızlar böyle giyinir’ diyerek bu şekilde elbiseler alıp gelip Fransa’da giymeyin. Yoksa çocuklar, gençler gelip sizin fotoğrafınızı çekmeye çalışırlar. 21. Yy.da gelmiş burada ne biçim elbiselerle geziyor, yoksa bu kişi gerçekten bizim böyle giyindiğimizi falan mı sanıyor, diye düşünebilirler. O yüzden Fransa’ya geleceksiniz diye böyle bir şapka ve çizgili tişörtler alıp gelip burada giymeye kalkmayın.
Croissant’ın Fransız olmadığını ikna etmek.
Croissan arkadaşlar Fransa’nın çok meşhur bir yiyeceği. Türkiye’nin böreği gibi düşünülebilir, poğaçası veya İzmir’de yaşıyorsanız İzmir’in boyozu gibi düşünebilirsiniz. Çok meşhurdur Fransa’da. Ve nereye giderseniz gidin, gittiğiniz her boulangerie’de bunu bulabilirsiniz. Croissant zaten Fransa’da yaşıyorsanız ya da daha önceden Fransa’ya geldiyseniz kesinlikle bu Croissant’ın tadına bakmışsınızdır. Bu arada da Türkiye’de de ben gittiğimde gördüm böyle birkaç tane mağazada, Croissant diye satılıyor özel paketlerin içerisinde. Birkaç kere yedim, farklı farklı markaların tadına baktım. Ya dedim acaba gerçekten Croissant mı bu? Alakası bile yok arkadaşlar. Eğer ki siz Türkiye’de o gördüğünüz Croissant’ları alıp yediyseniz ve beğenmediyseniz çok normal.
Ve o Croissant’ların tadına bakarak kesinlikle ve kesinlikle Fransa’da bulunan bu Croissant’ları sevmemezlik yapmayın. Çünkü yanından bile geçmezler, gerçekten çok lezzetli bir yiyecek bu Fransa’da ve Fransızlar yaptı bunu tabii ki de, bunu Fransızlar ortaya çıkardı. Ama bazı insanlar Croissant’ın Fransız değil de Avusturya’dan, Belçika’dan geldiğini iddia ederler ve eğer ki siz bu iddiayı bir Fransızın yanında yaparsanız, Fransızların bulunduğu bir topluluğun içinde yaparsanız sizi yadırgayabilirler. Hatta bırakın Avusturya’yı, Belçika’yı, Croissant’ın bir Türkten geldiğini yani Türklerin yaptığını söyleyenler bile ortaya çıktı. Hatta yanlış hatırlamıyorsam bir hikaye var Croissant ile ilgili. Bu Croissant’ı Osmanlı zamanında Kuru Hasan isminde bir fırıncı ortaya çıkardı, bu kişi böyle bir börek ortaya çıkardı. Daha sonra bunu dünyaya yaydı. Fransızlar da Kuru Hasan dememek için Croissant olarak değiştirdiler falan diye biraz saçma bulduğum bir Türk hikayesi de vardı. Ama arkadaşlar Croissant ne Avusturya’nın ne Belçika’nın ne de Türkiye’nin değil; Croissant tamamen Fransızların bir yiyeceğidir. O yüzden bunu boşuna iddia etmeye kalkmayın.
Bağırarak Türkçe konuşmak.
Aslında bu sadece Türkçe ile ilgili bir şey değil; yabancı bir dil olarak hangi dil olursa olsun Fransızların yanında bağırarak, seslerinizi onlara duyurarak kesinlikle konuşmayın. Ben bunu çoğu kez fark ettim, gördüm, kendi gözlerimle de gördüm. Kesinlikle ama kesinlikle hoşlarına gitmiyor. Sevmiyorlar, çok normal de buluyorum aslında sevmemelerini. Sonuçta rahatsız oluyorlar yüksek sesle konuşunca. Bir de insanlar yanında hem yüksek sesle konuşup hem de bilmediği bir dille konuşunca sinirlenebiliyorlar. Ortamdan ayrılmaya bile çalışıyorlar. O yüzden siz Fransa’da bazı insanları, bazı Fransızları etkilemeye çalışıyorsanız veya mesela bir işe girecekseniz ve iş görüşmesinde bir Türk ile karşılaştıysanız konuşmamanız çok daha sağlıklı olacaktır arkadaşlar. O yüzden dikkat edin. Fransızların yanındayken kendi dilinizi konuştuğunuzu onlara belli etmeyin, hoşlarına gitmeyecektir. Bu da Fransızlar için bir gerçek.
Paris’te ikamet edip randevu almak.
Aslında çok yanlış bir hareket olacaktır. Şu anda Paris’te yaşayan arkadaşlarımız beni duyuyorlarsa, izliyorlarsa onlar da bana kesinlikle hak vereceklerdir. Peki, neden Paris’te ikamet edip de randevu almamalıyız. Çünkü Paris çok fazla yoğun bir şehir arkadaşlar. İstanbul ile karşılaştırmaya kalkarsak aynı da denebilir, Paris’in daha fazla yoğun olduğu da söylenebilir. Metroları bile kullanmak isteseniz; her gün ama her gün en az 40 dakika rötar yapar metrolar. Yani siz Paris’teyken şehrin diğer tarafından saat 3’te randevu aldıysanız ve yaptığınız ayarlara göre 2.30’da çıkıp yetişebileceğinizi düşünüyorsanız; kesinlikle yetişemeyeceksiniz. Çünkü neredeyse hiçbir zaman belirlediğiniz saatte istediğiniz bir yerde bulunamayacaksınız Paris’te. Ya çok erken ya da randevu almayıp gidip randevusuz yerlerde işinizi halletmeniz lazım. Paris’te yaşayan arkadaşlarımız beni çok daha iyi anlayacaklardır.
Saygılı olmamak.
Kesinlikle Fransa’da yapılmaması gereken hareketlerden bir tanesi. Fransızlar çok saygılılardır. Siz kim olursanız olun Türk de olsanız, Afrikalı da olsanız, İngiliz de, Amerikalı da olsanız çok fazla saygılılar arkadaşlar. Peki, saygıdan kastımız nedir? Mesela insanlara dokunurken bile ‘Pardon’ demek ‘Excusez moi’ ‘özür dilerim’, veya tanıdığımız biriyse ‘___ moi’ diyebiliriz. Bir şeyler isterken S’il __ plait, Il vous plait lütfen anlamına gelir. Bunları söyleriz. Yani şöyle söyleyeyim size; mesela bir Croissant alacaksınız, gittiniz boulangerie’ye fırına gittiniz. Karşı tarafa derseniz ki ‘Je __ Croissant’. Fırıncı size böyle bakar arkadaşlar, sen benimle nasıl konuşuyorsun diye. Hâlbuki biz bunu Türkçeye çevirdiğimiz zaman nasıl oluyor biliyor musunuz? Je __Croissant, bir Croissant istiyorum anlamına geliyor.
Türkçemizde gayet saygılı bir şey ama bu Fransızlara yetmiyor. Niye yetmiyor, onlar daha fazla saygı bekliyorlar. Je __ Croissant demek yerine, ne demeniz gerek biliyor musunuz? Öncelikle giriyorsunuz Bonjour diyorsunuz, geliyorsunuz vitrinin önüne diyorsunuz ki ‘Je voudrais _ de Croissant s’il vous plait’. Yani ‘ben bir tane Croissant istiyorum lütfen verebilir misiniz?’ anlamına geliyor arkadaşlar. Yani Je __, isterim. Je voudrais ise je __’nin bambaşka bir saygı şekli arkadaşlar. Je __ derken saygısız, Je __ derken saygısız bir şekilde karşı taraftan bir şey istiyor olursunuz. Yani bizde saygı seviyesi mesela ‘biz’ ve ‘siz’ olurken; Fransızlarda bu çok daha ileri seviyededir. Karşı tarafa siz diye hitap etmeniz yetmiyor. Aynı şekilde siz dedikten sonra kullanacağınız fiile bile dikkat etmeniz lazım. Vous ___ demek yerine, vous voudris diyebilirsiniz. Je __ demek yerine, je voudrais diyebilirsiniz. Yani Fransızlar çıtayı bir tık daha yukarı çıkarmışlar bizlere göre.
Saygının limiti Fransa’da yok ve siz ne kadar saygılı olursanız sizleri o kadar çok seveceklerdir arkadaşlar.
Şu anda Türkiye’deki arkadaşlarımız bu söylediklerime biraz yabancı olabilirler ama merak etmeyin siz Fransa’ya geldiğiniz zaman bu söylediklerim ile o kadar çok içli dışlı olacaksınız ki anlayacaksınız ne demek istediğimi. Fransa’da iş ve işçi bulma kurumu, Türkçeye çevirirsek Kaymakamlık, daha sonra ise yardım kurumu anlamına geliyor. Bu kurumlarda işleriniz varsa ve randevuya gittiyseniz karşı tarafa ne kadar düzgün bir Fransızcayla saygılı bir biçimde konuşursanız; karşı taraf sizin işlemlerinizi yapmak için o kadar istekli olacaktır. Ve sizlere çok fazla vakit kazandıracaktır arkadaşlar. Saygılı olmayı unutmayın Fransa’da. Bizim seviyemiz şuradayken, Fransa’daki seviye çok daha yukarı çıkıyor. O yüzden Fransızcanızı doğru bir şekilde geliştirmeniz gerekmektedir.
Fransa’da kimseye peyniri sevmediğinizi söylemeyin!
Peki, neden Fransa’da peyniri sevmediğimizi söylememeliyiz? Çok basit; Fransa’da, sadece Fransa’nın içerisinde 1200’den fazla peynir çeşidi vardır. Eğer ki siz bir kişiye gidip derseniz ki ‘Ben peynir sevmem’, o kişi der ki ‘ Yani bu normal değil. Çünkü 1200 tane peynir çeşidi var ve bu 1200 tane peynir çeşidinin içerisinde 1 tanesini bile beğenmemen imkânsız. Eğer ki beğenmiyorsan sen normal biri değilsin.’ derler arkadaşlar. O yüzden Fransızlara peyniri sevmediğinizi söylemeyin. Bu da benden size tüyo olsun.
Şarabın içine su katmak!
Zaten bilirsiniz arkadaşlar benim oturduğum yer Bordeaux, şarap ile ünlü bir şehir. Bütün dünya tanır Bordeaux’yu şaraplarından dolayı. Hatta buradaki üzüm tarlaları belki de bütün Fransa’dakilerden daha fazladır. Çok şarap yapılır burada ve bütün dünyaya ihraç edilir. Ne olur şimdi? Eğer ki biz şarabı alıp tadına bakarız ve çok acı gelir de biz bu şarabın üzerine su dökersek biraz daha acısını yumuşatmak için. Ne olur biliyor musunuz? Bu size anlattığım şeyi Jeanne D’Arc isimli bir kişi zamanında yapmış ve Fransızlar ne yapmış biliyor musunuz? Adamı götürüp yakmışlar. Yakarak cezalandırmışlar arkadaşlar, düşünün. Sırf şarabın içine birazcık su koydu diye. Kesinlikle şarabın içine su koyarak içmeyin. Eğer ki Fransa’ya şarapların tadına bakmaya geliyorsanız. Sek içmelisiniz.
İlaç kullanmamak.
Şimdi kendi kendinize diyebilirsiniz: Ya ilaç kullanmamakla Fransızlar arasında nasıl bir bağlantı var vs. diye. Çok alaka var. Neden biliyor musunuz? Tipik bir Fransız sabah uyandığında bir ilaç içer iyi uyanmak için. Ondan sonra işe gitmeden önce bir tane daha ilaç içer prodüktif olmak için. İşten çıktıktan sonra bir tane daha ilaç içer çok yorulduğu için biraz kendine gelmek için. Eve gelir ve yemekten önce bir ilaç içer hazmı güzel olsun diye. Daha sonra yatmadan önce bir tane daha hap atar ağzına, niye? Gitsin güzelce uyusun diye arkadaşlar. Evet, Fransızlar ilacı çok severler arkadaşlar. Ve tipik Fransızların bu şekilde ilaçlarla iç içe olduğunu bilmelisiniz. Eğer ki siz ilaç kullanmıyorsanız Fransızlar size normal bir insan gözüyle bakmayabilirler. Tabii bu da işin biraz şaka tarafı arkadaşlar. Bunu size Fransızların ne kadar çok ilaç kullandığını söylemek için koydum diaporamızın içine.
Ve son olarak sizlere söz verdiğim, üyelerimizin verdiği cevapları söylemek istiyorum. Bakalım ne cevap vermişler?
Her gün duş almamak.
Hatta bu cevabı veren arkadaşımızın cevabı biraz daha uzundu ve cevabının sonunda şunu diyordu; Fransa kokuyor, bu kokuyu biraz da olsa gidermek için her gün duş alalım, duş aldıktan sonra çıkalım, diyordu arkadaşlar. Ben aynı fikirde değilim ama neden olmasın? Sonuçta biz burada fikir paylaşıyoruz.
Kaldırıma araba çekmek.
Evet, bunu Fransa’da yapmamalısınız arkadaşlar. Kaldırıma araba çektiğiniz zaman eğer ki kaldırımdaki yayalar yürüyemezse veya kaldırımdan geçmesi gereken bir bisiklet oradan geçemezse ne yapıyorlar biliyor musunuz? Direkt polisi arıyorlar ‘gelin bu arabayı buradan çekin’ diye. Polislerin de artık işine mi geliyor yoksa nedir… Hemen oraya damlayıp oradaki arabayı çekiyorlar arkadaşlar ve size bir sürü ceza kesiyorlar. Kaldırıma araba çekmeyin.
Geğirmek gerçekten çok önemli.
Fransızlar az da olsa geğirdiğiniz zaman hiç sevmezler arkadaşlar. Çok dikkat etmelisiniz Fransa’da geğirmemeye. Hatta Fransa’da gittiğiniz arkadaş ortamlarında, kafelerde gazlı içecek içmeyin arkadaşlar. Çünkü en samimi arkadaşınız olsa bile yanında geğirdiğiniz zaman çok farklı tepkiler verebilir size. Bize ne kadar doğal gelse de geğirme işi, Fransızlara bu geğirme işi anormal gelmektedir. Hatta ben bir tane bile Fransızın benim yanımda geğirdiğini duymadım arkadaşlar. Geğirmeyin. Fransa’ya gelirseniz geğirmeyi unutun.
Mağazada çocuğa kızmak.
Bu konu da önemli bir konu aslında. Ve sadece mağaza da değil her nerede olursa olsun arkadaşlar Fransa çocuklara çok önem veriyor. Eğer ki okula gönderdiğiniz çocuğunuz öğretmenler tarafından darp edilmiş –darp edilmeyi bırakın, tabii ki de o zaman kötü şeyler olabilir ailede- ve çocuğun psikolojisinin bozulduğunu bile görürlerse sosyal hizmetleri arayıp, gerekirse çocukları evlerinden, ailelerinden alabiliyorlar.
O yüzden Fransa çocuğa, çocuk eğitimine çok fazla önem vermektedir. Eğer ki siz çocuğunuza kursiyerimizin de sorduğu gibi- mağazada kızarsanız o an etrafınızda olan herkes sizi ağır bir şekilde yadırgayacaktır. O yüzden çocuğunuza kızmamaya özen göstermelisiniz.
Son olarak çocuk koltuğu olmadan arabaya çocuk bindirmek.
Yapılmaması gereken hareketlerden bir tanesi gerçekten. Biz Türkiye’de alışmıştık. Ne yapıyorduk, baba oturur arabayı kullanır kucağına oturtur bebeğini ‘hadi oğlum, hadi kızım tut şu direksiyonu biraz çevir bakalım sağa sola’ vs. Bunu bırakın. Çocuğu arka koltuğa çocuk koltuğu olmadan oturtup kemerini bağlasanız bile çok ağır cezalar var arkadaşlar. Neden, sırf o koltuk olmadığı için. Yani siz zaten çocuğunuzu kucağınıza alıp ağır cezalar verilecektir size. Yani onu bırakın arka koltukta çocuğu oturtup kemerini bağlasanız bile size ağır cezalar gelebilir. Çünkü az önce de söylediğim gibi Fransa çocuğun eğitimine, çocuğun sağlığına çok fazla önem vermektedir. Onlar da sonuçta bizim çocuklarımız ve ülkelerinin geleceğini düşünerek bu şekilde cezalar koymuşlar arkadaşlar. Bizim de yapmamız gereken şey tabii ki de var olan kurallara uymak ve uymayanları uyarmak olmalıdır.
Sizden gelen sorular:
Fransızlar da herkesin içinde burunlarını hınkırıyorlar ama geğirmeyi sevmiyorlarmış doğru mudur?
Evet, ben bunu da fark ettim çok haklısınız. Mesela biz Türkiye’de utanırız, Türkiye’de benim tanıdıklarım var hapşırırken burunlarını kapatırlar, bir şekilde ses çıkarmamaya çalışırlar falan. Bu Fransa’da tam tersi. Sanki insanlar birbirleriyle yarışmaya girmişler, burundan sümük çıkartırken en çok sesi kim çıkaracak diye. Böyle bir yarışmaya girmişler sanki. Yani bir trene falan binerseniz; orada hıçkıran, şurada hınkıran, burada sümüğünü silen… Sesli sesli hem de arkadaşlar, yavaş yavaş da değil. Sesli sesli yapan çok fazla insan görebilirsiniz. Bunlar normal ama geğirmek, normal değil. Peki, bu bizim için ne kadar normal bir durum? Tabii ki de kültür farklılığından dolayı. Bizim için normal bir durum değil ama Fransız kültüründe Fransızlar bu şekilde doğmuş bu şekilde büyümüşler ve bu şekilde ilerlemeye devam edecekler.
Fransızca seviyenizi en hızlı ve ekonomik yolda geliştirmek için online fransızca kursu programımıza katılabilirsiniz.